Her Yönüyle İzmir Gezisi
24 Temmuz’da Pegasus Havayolları bir kampanya yapmıştı ve bilet ücretini 25 Tl. olarak açıklamıştı. Şart olarak da bileti hemen o gün almak ve 1 Kasımdan itibaren kullanmaktı. Ben de “çocuklarımı lunaparka götürüyorum, balerin vb. gibi yetişkin oyuncaklarına bindirmiyorlar. Öyleyse ben de uçağa bindiririm” diye içimden geçirdim ve 5 gidiş 5 de geliş olmak üzere 10 bileti toplam 250Tl. ye aldım.
Beklemeye başladık 4 Kasım tarihini, heyecanla 100 gün. Bu arada boş durmayıp aslında gerekli olmasa da koltuklarımızı da aldım 1. Ve 2. Sıradan. En önler 20Tl., bir arka sıra da 16 TL. idi. 88TL. gidiş, bir o kadar da dönüş için, toplamda 176 TL. daha koltuklar için ödeme yaptım.
En nihayet seyahat, yarın sabah başlayacaktı. Akşamdan otomobilimizin deposunu doldurduk. Artık aracımız bizi İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’na götürmeye hazırdı.
4 Kasım sabahı saat 06:00 da kalktık, hazırlanıp Düzce’den çıkmamız 06:40’ı buldu. En az 130 Km.lik bölümü sisler içerisinde geçen 180 Km. yolculuk sonrasında İstanbul Sabiha Gökçen Havalimanı’na vardık
9:40’da kalkacak uçağımız için henüz erkendi. Biniş kartlarımızı alıp, kahvaltı etmek için Simit Sarayı’nı seçtik.
Sıkıcı değil, keyifli bekleyiş
Kahvaltımızı yaptıktan sonra biraz oyalanınca, yolcuların havalimanında oldukları halde uçağı nasıl kaçırdıklarını anladık, koşarak uçağa bineceğimiz kapıya gittik fakat 15 dakika rötar verilmişti. Kısa bir bekleyişin ardından uçağımıza gitmek üzere otobüse alındık. Aprona basmak, uçakların arasından geçerek uçağınıza götürülmek, uçağa binmenin en sevdiğim şekliydi.
Yolda kızım Elif’in adını taşıyan uçağın önünden geçerken, otobüsten fotoğrafını çektim.
Seyahat edeceğimiz uçağın önüne gelince ne görelim? Elif’in ikizi olan Ece’nin adını taşıyan uçakla seyahat edecekmişiz meğer. Uçağın önünde bir poz vermeler ki orada olup görmeliydiniz.
Fotoğraf maceramız “yassahh kardeşim”in kibarcası “beyefendi lütfen” derken, elleriyle de dışarıyı bize kısıtladığını anlatan vücut hareketiyle uçak merdivenlerine yönlendirildik. Kim olursanız olun, isterseniz kendini tanıtmamış bir kral olun, karşılaşacağınız muamele bu. Bir ortaokul öğrencisi de, üniversitede kürsü başkanı bir profesör de fotoğraf çekerken yasaklanmakta maalesef.
(Atatürk Havalimanı)
(Edremit Havaalanı, altta)
Pegasus Havayolları’nın Boeing 737-800 tipi “Ece” uçağında yerlerimizi keyifle aldık, hızlıca taksi ve take-off aşamalarını (ki, uçuşun en keyifli anlarıdır benim için) geçtikten sonra 9TL.lik kahve-kek menüden 2 tane, bir tane de 9TL.lik kaşarlı sandviç alıp toplamda 27TL. öderken 30 TL. verdim. Kabin memuru 3TL. bozuk parayı hemen getireceğini söylerken diğeri “3 TL:ye su vereyim mi” dedi. Demek ki su 3TL. idi, kabul ettim. Anında perakende satış fişimi kesip verdiler, şaşırdım. Keyifli seyahat bana çok kısa gelip, yumuşak bir inişle sona erdi.
Adnan Menderes Havalimanı’ndan görüntüler:
İnşaatı süren iç hatlar terminali
TAV çalışıyor
otopark kısmı bitmiş gibi
Amacımız her ne kadar uçakla gezmek olsa da İzmir’de de bir hedef seçmiştik; Sasalı Doğal Yaşam Parkı’nı gezecektik. Havalimanı istasyonundan 11:30’da İzban trenine bindik.
Bir baktık ki Karşıyaka’ya da gidiyor. Karşıyaka’ya varmadan Çiğli’ye de giden bu trenle devam etme kararını aldık ve 12:23’de Çiğli’ye vardık. Metro için ikisi gidiş, ikisi de dönüş olmak üzere toplam 13TL. ücret ödedim. Daha ucuza gitmenin yolu İzmir kentkart’mış, Çiğli’de alınca öğrendim. Çiğli metro istasyonunda bulunan otobüs aktarma noktasında 751 numaralı Sasalı otobüsünü beklerken, ödemenin Kentkartla yapıldığını öğrenip, dönüp metrodan kentkart aldım. Kartın kendisi 6 TL. ve her bir geçiş 2 TL. olmak üzere 20 TL. toplam ödeme yaptım. Sözde fazladan geçiş de almıştım ama hesaplarken bir aktarma noktasını eski uygulama pas geçiliyordu, aynı olduğunu sandığım için ancak ucu ucuna yetti.
Kentkartımızı kullanarak 2 TL. kişi başı ödemeyle 751 No.lu Sasalı – Eski Havaalanı otobüsüyle Doğal Yaşam Parkına vardık. Yol boyunca çok güzel villalarla dolu siteler, Çakabey okulu ve Kaklıç havaalanını gördük.
En nihayet geniş bir meydan ve otoparktan sonra Doğal Yaşam Parkı’nın girişine geldik.
Tam 3TL. öğrenci 1TL. Buraya kadar her yerde çocukların ödemesinden yırtmışken, parkta jetonlarını aldık. Evet giriş jetonla. Çok güzel bir girişin ardından “Kuğulu Kafeterya”ya oturduk. İçeriye değil, havuzun kenarına. İnanın sırf orada oturup çay içmek için bile Düzce’den gelinir.
Kaşarlı tostlarımızı çay ve meyve suyu eşliğinde lüplettik. Tostları üçgen şeklinde ikiye bölünmüş olarak, yanında patates kızartması, marul salatası, domates dilimi, salatalık turşusu dilimiyle birlikte tabakta veriyorlar, çok beğendik.
Sonra başladık gezmeye. Nereden başlanır? Tabii ki kralı ziyaretle, ama aklımda Bahadırın mezarını ziyaret var. Bahadır, benim ufak bir çocukken gördüğüm ilk ve tek fil. O benim için sadece bir fil değil, çocukluğum da demek. Annemin ellerinden tutarak gezdiğim günler demek. Bana Tariş standından şıra almaları, SEK standından şişede ayran almaları demek, çocukluğumun şahidi demek.
İlk olarak kaplanı ardından aslanı ve puma çiftini uygunsuz bir vaziyette ziyaret ettikten sonra tropik merkeze girdik. Burası oldukça sıcaktı. Çeşit çeşit yılan gördük, timsah ve yavruları gördük, papağanlar, yarasa, tropik balıklar gördük. Dışarı çıkınca serinlikten dolayı rahatladık. Rüzgarlı havalarda çocukları bu bölümden sonra korumak gerek. Buradan fillerin olduğu bölüme geçtik. Çok güzellerdi. Hemen karşılarında “Bahadır”ın mezarı vardı. Çocuklara hissettirmeden aceleyle ağlayıp gözlerimi sildim. Sonrasında maymun bölümüne uğramadan doğrudan ayının olduğu bölüme geçtik. Vaşak, kurt ve çakal, sırtlanları gördük. Bir kenarda dolaşan tavus kuşlarının, ördeklerin yanından geçtik. Bu arada eğitim yapan askeri uçakların manevralarını da gözetleme şansını yakaladık sürekli olarak. Tropik merkezi terastan izledik, zürafa, zebralar, devekuşları çok güzel duruyorlardı. Geyik de çok güzeldi. Mirket, yersincabı ve Gine domuzunu (kobay) yol üstünde izledikten sonra ziyaretimizi bitirdik.
Parktan kareler:
Tabiiki gözümüz uçakları da takip ediyordu
Bahadır’ın mezar taşı ve mezarı:
Gökyüzünü de izlemeye devam:
Pc.de masaüstü olabilecek bir tavuskuşu
Parkın çıkışında 777 No.lu Karşıyaka otobüsüne bindik. Yaklaşık yarımsaatlik keyifli bir seyahatin ardından Karşıyaka vapur İskelesinin olduğu durakta indik. Vapura 12 dakika varmış, hızlıca ilerleyip vapura bindik. 20 dakikalık körfez ve kordon manzaralı bir seyahatin ardından Konak vapur İskelesine vardık.
Gemi kokpiti 🙂
Heryerde simit vardır ama İzmir’de bir anda gevrek olur. Hemen yemek ve Düzce’ye götürmek için 5 tane simit aldım tanesi 75 kuruştu. Doğrudan Kemeraltı Çarşısı girişine yöneldik. Müthiş bir lezzet Konak Şerbetçisi’nde iki bardak karadut şurubu ve iki bardak limonata içtik. Şerbet içerken biraz sohbet ettik. 5 Lira yeter dedi, teşekkür edip parayı ödedikten sonra bir de su ikram etti. Dikkat ettiyseniz dışarıda etli bir şey yemedik, yemeyiz de.
Herşeyin en güzeli yakışır İzmir’ime
Kemeraltı Çarşısı çıkışında Ali Galip şekercisine uğradık, çocuklar iki tane çakıltaşı, bir tane de jelibon almak istedi, kırmadık aldık 6.80 TL.sına. Çocukluğumun keyfiydi bu şekerci, konak şerbetçisi, Kestane Pazarı’ndaki turşucu ve özsüt. Çocukluğumun özsüt’ünü arıyorum.
Saat Kulesi, Hükümet Konağı binası çevresinde kuşlara yem atarak (bardağı 50 kuruştan 3 bardak buğday 1,5 TL. //kilosu kaçaydı yahu J //) keyifli vakit geçirdikten sonra Konak-Kemeraltı Metro istasyonuna indik. İndik diyorum, yerin altında çünkü.
17:25 de metroya bindik ve İzban aktarması için Hilal durağında indik. Kısa bir yürüyüşün ardından metrodan İzban istasyonuna geçtik.
Daha önce bu aktarmadan ücret alınmıyordu şimdi alınıyor. İlk aldığımız izban biletleriyle 17:40 da İzban vagonundaydık bile. 18:04 de Adnan Menderes Havalimanı’ndaydık.
!9:55 Pegasus İSG uçağı için biniş kartlarımızı aldık bir şeyler yemek ayrıca uçak izleyebilmek için yolcu bölümüne geçtik.
Tercihimiz Sbarro’dan vejeteryan pizza oldu. 3 dilim pizza 9,5 TL.den ve 3 adet meyve suyu 6 TL.den toplam 46.50 TL. tuttu. 50 TL. verdim para üstü verecek bozuk paraları yoktu “masaya getiriyoruz” dediler şimdi aklıma geldi para üstünü vermediler. İtalyan pizzası bu ise benim için İtalyan damak tadı da bitmiştir. İtalya’yı gezmek, kültürlerini yerinde görmek istiyoruz. Pegasus ile İtalya’ya gitmek kolay fakat vize problemini nasıl çözeceğiz, gözümde çok büyütüyorum.
Neyse gelelim İzmir Adnan Menderes Havalimanında devam eden maceramıza. Uçağa geçeceğimiz körüğün bulunduğu kapıya geldik henüz süre vardı ve uçak da gelmemişti. Karanlıkta dikey stabilizesindeki kanatlı at sembolünden uçağı tanıdım ve inişini izledim. Doğrudan körüğe yanaştı.
Tıkır tıkır işleyen bir süreçten sonra körüğün bitme noktasında kabin amiri Fırat Bey, fotoğraf çektiğimi görünce 6 Lira verirsen çektiririm dedi J Ben de sizin de fotoğrafınızı çekeyim mi diye söyleyince gülüştük. kabin memuru galleyde karşıladı. Kokpitin girişinde kaptan pilotumuz Bülent Coşar vardı. İzin istedim kokpitin fotoğrafını çekmek için, olumlu karşıladı.
Şahane bir taksi ile pist başı yapmak üzereyken pist ışıklarını çekmek istedim, titreyen makine buna izin vermedi. Yasak olmasına rağmen take-off kısmını kimselere göstermeden görüntüledim.
Pist ışıkları
Take-off videomuz
Çok keyifli geçen yolculuğumuzda ben sütlü nescafe, eşim de çay içti. Çay servisi süper düşünülmüş. Kahve servisi de çok güzel ama o Starbucks’tan tanıdık bir servis. Çay çok orijinal bir bardak ve tabakla servis ediliyor. İkisi 11 TL. Çocuklara da hostes kıyafeti giymiş pelüş ayıcık aldık tanesi 10 TL.den, toplamda 41 TL. tuttu. İndirim yok mu diye şaka yaptım; 40 TL. olur dedi kabin amiri. İnişimizi takiben ilk biz terk ettik uçağı. Kabin ekibine, samimi ve güzel bu seyahat için teşekkür ettikten sonra otoparka yöneldik.
PC121, yani biz…
Terminal çıkışında fotoğraf çekmek için durduğumuz sırada üniformasından Pegasus Havayolları’nda çalıştığı belli olan bir kaptanın önünü kesmiş bulunduk. Hangi yöne hareket etse çocuklar da o yöne ilerleyince yol vermemiş gibi olduk. Karşılıklı gülüşüp, başımızla selamlaştıktan sonra yolumuza devam ettik. Ödeme noktasında 08:26 – 21-08 arasında geçen 12 saat 43 dakikalık otopark bedeli olarak 29 TL. ödeyerek otomobilimizi hiç aramadan bulduk. Tam arabaya ulaşacakken bir Land Rover’in yoluna çıktık. Baktık yine aynı kaptanın yolunu kesmişiz. Eşimle aramızda konuştuk “kaptanın başbelası olduk” diye. Kaptan arabadan indi, hep beraber fotoğrafımızı çekti eşim. Şahin kaptanla tanışmış olduk böylece. Çocukları çok mutlu etmişti, şevkat yüklü “Şahin Kaptan”.
Otoparktan çıkıp, Düzce istikametine giden otoyola girmemiz uzun sürmedi. Motorun hırıltısında Boeing 737’nin motor sesini aradım, her sarsılışımızda da uçağın sarsılmalarını. 1saat 30 dakika süren güzel bir yolculuğun ardından gece 23:00 gibi evimize güzel anılarla vardık.
Yeni maceralar planlayarak gece 01:00 gibi uykuya daldım.
Bir veteriner hekim de böyle yaşayabilir. Vetlife, her zaman böyle değildir fakat hayatı renklendirmek kendi elimizde değil mi?