Teknolojik Hayvan Yemleri

Teknolojik Hayvan Yemleri

3099
Teknolojik hayvan yemleriyle beslenen hayvanlardan elde edilen gıdalar, İnsanları kısırlaştırıyor mu? Yoksa öldürüyor mu?

Gıda ürünleri üreten firmaların başta piyasada var olma savaşı, daha sonra pazar payı kazanınca bunu koruma ve önce ezilmeme sonra sektöre yön verebilme savaşı, söz konusu firmaları değişik çözüm arayışlarına yönlendirmiştir. Satış fiyatıyla rekabet yaparken daha fazla para kazanma veya karlı kalabilme mecburiyeti, hammaddeyi daha ucuza satın almasını ya da üretmesini zorunlu kılmıştır. İşte bu ana sebep her türlü gıda yolsuzluğunun başlangıç noktasıdır.

Tavuk firmalarında durum şöyle;

öncelikle çok hızlı büyüyen bir ırk icat ettiler. Sonra bu gelişim hızına cevap verecek yemleri geliştirdiler. En nihayetinde de tıbbi müdahale olmaksızın bir gün bile yaşayamayan piliçlere aşılar, antibiyotikler ve hormonlar uygulamaya başladılar.

Et ve süt sektöründe durum biraz daha farklı;

Sığır ırkı üzerinde genetik bir çalışma yapılmadı henüz ve çok şükür. Fakat daha fazla et elde edebilmek daha fazla süt elde edebilmek üzere masum ve masum olmayan çareler geliştirildi.

Masum çalışmalar sığır ırklarından en verimli olan ırklara yoğunlaşılması ve bu ırklara ait en mükemmel bireylerin üremede seçilmesi ırk vasıflarını en üst düzeye çıkardı. Suni tohumlama ve embriyo transferi bu konuda yapılan çalışmaların özetidir.

Masum olmayan çalışmalar ise bu üstün verimli sığırları çeşitli katkı maddeleri, hormonlar, antibiyotikler ve teknolojik yemlerle beslemek olarak sayılabilir.

Güncel yaşadığımız olaylara dönecek olursak

Az önce bahsedilen, kanserden bile hızlı büyüyen, kendi başına bir fenomen olan tavuk ırklarına bakacak olursak; 1 kg. canlı ağırlık kazanmak için yediği yemin 1.7 kg olduğunu düşünürsek bu tavukların adeta bir canavar olduğunu görürüz. Adeta yediği her şeyi kendi vücuduna mal etmekte dışkı olarak pek bir şey çıkmamaktadır.

Tam da bu sırada kendimizden bir örnek verirsek her gün 1 kg daha ağırlığımızın arttığını düşünebiliyor musunuz? Birinci sorun budur.

İkinci sorun ise kullanılan yemlerdir. Bu yemler en masum haliyle tavuk leşlerinden teşekküldür. Mesleki terminolojideki karşılığı “et-kemik unu”dur, fakat tavuk kafaları ve ayaklarının işlenmesiyle elde edilmiş yem hammaddeleridir. Durun daha yemin masum halinden bahsettik. Yemdeki hileye ise aşağıda, sığır beslenmesinde değineceğim.

Piliçler en uzun 45 gün süren ömürlerinde bir gün değil bir saat bile tıbbi müdahale olmadan yaşayamazlar. Yetiştirme takvimleri bellidir, hangi güne baksanız ya aşı kullanılır ya da antibiyotik boş yoktur. Öyle antibiyotikler vardır ki bazen kullanılır fakat arınma süresi (i.k.a.s.) 60 gündür ve bu ilacın broyler piliçten arınma ihtimali asla yoktur. Yumurtacı tavuklarda da 60 gün boyunca yumurtasını almadan ayakta kalabilecek bir işletme yoktur.

İş bununla da bitmez, bir de büyütme faktörleri vardır ve bu işte çeteler oluşmuştur. Öyle ki bir 25 kg.lık kraft torba faktör 300TL.ye satın alınabilir ve 5bin baş piliç yetiştirmek için yeterlidir. Kazanç nedir derseniz %15-20 daha fazla canlı ağırlık artışıdır. Bu artışı 1 gram daha fazla yemeden sağlarlar.

Peki nedir bu faktörün içindekiler derseniz yapılan analizlerde farklı sonuçlar çıkmakla beraber kod adı “sarı toz”, “altın tozu” veya “aliment” olan bu maddenin esasen bazılarında hormon (gestagenler) ve genelde nitrofuranlar ( furozolidon, furaltodon)dan teşekkül olduğu görülmüştür.

Peki ne olur bunları yersek? Yakalandığımız hastalıklardan bir türlü kurtulamadığımızı görürüz, böbreklerimiz iflas eder (şaka gibi), kısır oluruz. Bu ilaçların endikasyonu budur. Farklı bir sonuç çıkmasını beklememiz saflık olur.

Bu sarı toz ile ilgili yaşanmış adli bir olaydan bahsedeyim: olaya karıştığı tespit edilen 18 çete üyesi 2 ton aliment maddesini, Hollanda’dan ithal edildiği (hayret ithal de ediliyor şanslı entegre tarafından, nasıl izin alındıysa) Dilovası limanından çalıyor ve piyasaya satıyor. 2 ton alimentin piyasa ederi 8 bin euro. Yani kişi başına 444 euro eder (tabi çete 18 kişiden fazla değilse). Hırsızlığa, çete kurmaya, özel düzenekler yapmaya değer bir rakam mıdır bu? Piyasada hala bu maddeyi 300TL. ye bulmak mümkün olduğuna göre kim bilir daha ne filmler dönmektedir derken yeni malların Irak üzerinden ülkemize giriş yaptığını da öğrenmiş bulunmaktayım. Bu arada belirtmeliyim ki, bu maddeleri satmak, almak, kullanmak yasak. Gıda,Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı çok ciddi takipler yapıyor fakat yeterli olmadığını görüyorum. Sıradan kontrollerle bu olay tespit edilemez. Her işletmeden gelen piliçler, hormon, antibiyotik açısından analiz yapılırsa (bırakın yapılmasını hepsine analiz yapacağım derse) bu olay şıp diye biter.

Modern sığır yetiştiriciliği denilen olay, hapishanelere kapatılmış ineklerden süt, danalardan et elde etme yarışıdır. Kendi fizyolojisine uygun beslemek daha ucuz ve elde edilen ürün sağlıklı olmasına rağmen, gerek bu alanda yetişmiş kişilerin gerekse ileri teknoloji sahibi ülkelerin verdiği fikirlerle günümüzdeki halini almıştır. Üstün verimli ırkların bakılması iyi bir seçenektir fakat bu ırklar verdiği verime göre yem de yemek zorundadır. Hadi yemi de verdik, bu sefer de midede sindirim sorunu yaşanacaktır. Midenin sindirim kapasitesine göre  beslenecek olursa, inek verdiği sütün gerekliliği olan miktarda yemi yiyememiş olacaktır. Bu durumda ileri teknoloji ürünleri devreye girer ki bunlar bypass yağlar ve proteinlerdir. Bypass yağlar palm yağının ani dondurulması yada daha kötü teknoloji ile farklı maddeler katılarak katılaştırılmasıyla elde edilmiş, mideyi bypass ederek, ineğin hastalanmadan doğrudan barsaklarından emilmesine yarayan katı maddelerdir. Bir de aşırı proteinli yemlerle beslenmeleri sözkonusudur ki mide asidozunu önlemek için yeme antiasit katılması zorunludur. Katmazsanız inek veya dana derhal hastalanır. Bu şekilde sığır barsaklarındaki, dışkılarındaki E.coli bakterisi asit ortamlarda daha bir patojen daha bir öldürücü hale gelmektedir ki 2011 yılında Avrupa’daki salatalık sebzelerle zehirlenmelerin sebebi olarak açıklanmıştır.

Otlamayıp suni gıdalarla beslenen sığırların etleri ve sütleriyle bu yediklerini aynen biz de vücudumuza almaktayız ki et, et olmaktan çıkmış; süt, süt olmaktan çıkmış durumdadır. Hem de üretici bir şaşkınlık haliyle daha pahalıya elde etmektedir. Hatada ısrar diye buna denmez de neye denir ki?

Sığırlar başta otlardı, sonra mısır verilmeye başlandı. Bakıldı ki mısır da isteklerini karşılamıyor, mısırı silaj yaptılar. Bir nevi sindirimi kolaylaştırılmış gıdaya dönüştürdüler. O da yetmedi bu silajın proteinini arttırmak için üre kattılar. O da yetmedi yemlere üre kattılar ama bu yasaktı ve fazla sürmedi. Bu arada teknoloji devreye girdi ve amonyum sülfat katılmaya başlandı. Bu analizlerde anlaşılmaz fakat protein karşılığı 130’dur. Bu arada teknoloji açısından iyi, sağlık açısından korkunç tehlikeli bir ürün üretildi kaplanmış protein (NPN – Non Protein Nitrogen). Kaplanma malzemesinin en başlarda melamin olduğunu düşünüyorum ve melamin vücutta birikir, böbrek iflasına sebep olarak öldürür (Çin’deki bebek maması skandalı sonrası yapılan açıklamalar bu şüpheyi doğrulamaktadır). Bu NPN de yem analizlerinde anlaşılamamaktadır ve değeri 251’dir. En harika yoncanın 22 olduğunu düşünürsek kıyas yapma açısından faydalı olacaktır.

Yem maliyetlerini oldukça düşüren bu madde ile hızlı bir kilo artışı, bol bol obez inekler ve bol süt verimi alınır.

Yemde bu maddenin var olup olmadığını anlamanın kurnazca yolu, 3,1 olan süt kazein oranının 2’lere kadar gerilemiş olmasıdır. Bu madde süt proteini olan kazein’in yapısına giremediği için, başka protein de alamayan ineklerde kazein oranı 2 ye kadar düşmektedir. Bu kaplanmış azot, inek böbreklerinde fonksiyon yetersizliği, döl tutmama sorunlarına sebep olmaktadır. Günümüz hayvancılığının en önemli sorunu döl tutmama sorunu olduğunu düşünürsek olayın ne kadar geniş boyutlarda olduğu çok düşündürücüdür. Tavukçulukta kullanılan yemlerde de kullanılan hammadde budur. Sağlıksızın ötesinde adeta zehirdir.

Pekala bu hormonlu, antibiyotikli piliçleri yersek, bu sığırların etlerini yersek sütünü içersek, yoğurdunu peynirini yersek ne olur?

Bahsedilen hayvanların yedikleri, verdikleri üründe aynen muhafaza edilmektedir. Öncelikle bir türlü geçmeyen, iyileştirilemeyen, aslında ne olduğu belli olmayan hastalıklara sebep olur. Bir nevi hastalıklı canlılar haline dönüşmemize sebep olur.

Olur mu diyenler olabilir. Siz günde bir defa içtiğiniz ıhlamurun, nanenin, adaçayının etki ettiğine, çayın – kahvenin yorgunluğu aldığına, bazılarımızda çarpıntı yaptığına inanmıyor musunuz? Hem de bir fincan miktardayken.

Diğer sonuç ise çok korkunçtur; KISIRLIK. İnsanlarda kanserden sonra en büyük sorun budur.

Tavuklarda gelişmeleri için kullanılan bu hormonlar ve sığırlarda dölyatağını (rahim) fonksiyon bozukluğuna uğratan bu teknolojik yemler, gıdalarla insanlara da geçerek aynı neticelere sebep olmakta ve günümüzde evli her üç çiftten birinin çocuğu olmadığını düşünürsek ne denli bir tehlikeyle karşı karşıya kaldığımızı çok iyi düşünmemiz gerekmektedir.

Toplumsal bir yaradır kısırlık. Bir yazıda 2012 yılında ülkemizdeki kısırlık oranı %27 olarak açıklanmıştır. Yani 3 çiftten 1 tanesinin asla çocukları olmamaktadır.

Sebep?

İleri teknoloji, çok para kazanma hırsı, gerçeklerden kopma-bilimsel altyapıyı kullanmayı red etme.

Sonuç?

Kısalan, kalitesizleşen insan ömrü. Pahalıya gıda üretme aptallığı. Dağılan yuvalar. Belki gelecekte 40 yaşını göremeyecek olan insanlık.

İleri teknoloji, binlerce yıldır aynı fizyolojiyle işleyen hayvan veya insan bedenine uygulanabilir mi? Tabii ki hangi teknolojiyi uyguladığınıza bağlıdır. İnsanı veya hayvanı saatte 900km hızla seyahat ettirebilirsiniz ya da 10bin metre yükseğe çıkarabilirsiniz ama, basınç farkını nötralize ederseniz olur. Etmezseniz onu bile fizyolojik yapısı kaldıramaz. Diyelim ki ışınlamayı başardık, canlı bir nesneyi hücrelerine kadar parçalayınca tekrar birleştirmenin anlamı olur mu? Teknoloji de bir yere kadar faydalı olabilir elbette. Az önce değindiğim üzere, binlerce yıldır aynı şekilde devam eden insan ve hayvan beslenmesi son 60 yıldır sürekli gelişen teknolojinin kurbanı oluyor. Bu yiyeceklerle, bu gıda katkılarıyla, bu beslenme tarzıyla insanlar zamansız ölecek. En kötüsü de duyarsız insanlar çocuklarının, daha çok genç yaşta ölümünü görecekler. Bu beden bu gıdalara da-ya-na-maz. Hayvanlar da geliştirilen yem denilen aslında kimyasaldan başka bir şey olmayan maddelerle beslenmek suretiyle aynı sona yaklaşmaktadır.

Meslek hayatıma başladığım ilk yıllarda 15-20 yaşında ineklere sıkça rastlamaktaydım. Şimdi 10 yaşında inek bulamıyorum, hepsi bu yaşa gelmeden ölüyor. İnsanlar ise hayvanlardan daha narin yapıda oldukları için tıbbi desteği daha erken isteyip ölümü geciktiriyorlar sadece. Yoksa maruz kaldığımız durum aynı. Hayvanlar yiyor bünyesine alıyor, biz de onları tüketip bünyemize alıyoruz. (organik zehir)

Neden ileri teknoloji? Geleneksel metodları tavsiye eden bir bilim adamı olabilir mi? “O kadar sene eğitim aldın, o kadar mesleki tecrüben var, ulaşa ulaşa dedemizin uyguladığı metodların doğru olduğunu mu buldun” demezler mi? Ya da bu gelişen katkıları tavsiye etmezsen seni kim takar? Bunları tanıtım seminerlerinden nasıl para kazanırsın? Yahut distribütörlük anlaşmaları yapıp yüzbinlerce hatta milyonlarca dolar kar nasıl elde edilir? Hayvanı otlat dersen ne kazanırsın? Yada seni bilim insanı olarak kim takar?

Menfaat çevrelerinin boş saydıkları gerçekleri açıklama işiyle uğraşmayıp bu iğrenç maddelerin ne kadar faydalı olduğuna, ne kadar gerekli olduğunu anlatsaydık; hem daha ileri teknolojiye hakim, kendini geliştirmiş, bilinmeyeni bilen olarak tanınır, hem de diğer taraftan presentasyon ücretini alırdım. Fakat bizler çok köklü bir geçmişi olan ULUSuz, ben de bu ulusa yaraşır bir evlat olma yolunda doğruları daima halkımla paylaşacağım. Fakat çiftlikler, pazarlamacı danışmanlar tarafından ablukaya alınmış, doğru bilgiyi alamıyorlar. Tüketicilerin hiçbir şeyden haberi yok. Olsa belki bu ürünleri tüketmeyip mevcut sisteme iyi bir tokat vururlar.

YORUM YOK

Bir Cevap Yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.